Kur'an-ı Kerim Meali
SÛRELER

176. (Ey Resûlüm!) Senden fetvâ istiyorlar. De ki: “Çocuğu ve babası olmayan kimse hakkında, Allah size şöyle fetvâ veriyor: Çocuğu olmayan bir kişi ölür de (aynı babadan) bir kız kardeşi bulunursa, o takdirde bıraktığının yarısı onundur. Eğer (kız kardeş ölür de) onun (o ölen kız kardeşin) çocuğu yoksa, o (geride kalan erkek kardeş) de ona (tamâmen) vâris olur. Fakat (o adamın vârisleri) iki kız (kardeş) iseler, bu durumda bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Ve (geride kalanlar) kadın ve erkek olarak birçok kardeş iseler, artık erkeğe iki kadın hissesi vardır.” (Bu hükümlere uymazsanız) şaşırırsınız diye Allah size (bunları) açıklıyor. Allah ise, herşeyi hakkıyla bilendir.(1)

MÂİDE Sûresi


1. Ey îmân edenler! Akidleri (verdiğiniz sözleri) yerine getirin! Siz ihrâmlı iken avlanmayı helâl saymamak şartıyla, size okunacak (bildirilecek) olanların dışında kalan sağmal hayvanlar sizin için helâl kılındı. Şübhesiz ki Allah, ne dilerse hükmeder.

2. Ey îmân edenler! Ne Allah’ın şeâirine (dîninin alâmetlerine), ne haram aya, ne (Kâ‘be’ye hediye edilen) kurbana, ne (ona takılan) gerdanlıklara ne de Rablerinden bir lütuf ve bir rızâ arayarak Beyt-i Harâm’a gelenlere hürmetsizlik etmeyin! Ama ihrâmdan çıkınca artık avlanabilirsiniz. Ve sizi Mescid-i Harâm’dan men‘ ettiler diye bir kavme olan kin(iniz), sakın sizi haddi aşmaya sevk etmesin! Hem iyilik ve takvâ üzerine yardımlaşın,(2) günah ve düşmanlık üzerine ise yardımlaşmayın, hem Allah’dan sakının! Şübhe yok ki Allah, azâbı çok şiddetli olandır.


1- Bu sûrenin 12. âyetin meâlinde geçen “kardeş” ta‘bîriyle, ana bir kardeşler kasdedilmiştir. Burada ise, ana-baba bir veya baba bir kardeşler kasdedilmektedir. (Kurtubî, c. 3/6, 28)

Ayrıca, mîras taksîminde “erkeğe iki kadın hissesi” verilmesinin hikmetleri hakkında bakınız; (sahîfe 77, hâşiye 1)

2- “Maddî ve ma‘nevî herşeyde, yardımın ve ictimâın (bir araya gelmenin) büyük kuvvet ve te’sîri vardır. (...) Nasıl ki birbirine mukābil (karşı) tutulan iki âyinede çok âyineler görünüyor; kezâlik (bunun gibi) iki-üç nükte veya iki-üç hüsün (güzellik) ictimâ‘ ettikleri (birleştikleri) zaman, pek çok nükteler, pek çok hüsünler tevellüd eder (doğar).

Bu sırra binâendir ki, her hüsün sâhibinin ve her bir sâhib-i kemâlin (kâmil insanın), emsâliyle (benzerleriyle) ictimâ‘ etmeye fıtrî (yaratılışta) bir meyli vardır ki, ictimâ‘ları zamânında hüsünleri, kemâlleri bir iken iki olur. Hattâ bir taş taşlığıyla berâber, kubbeli binâlarda ustanın elinden çıkar çıkmaz başını eğer, arkadaşıyla birleşmeğe meyleder ki, sukūt (düşme) tehlikesinden kurtulsunlar.

Maalesef, insanlar teâvün (yardımlaşma) sırrını idrâk edememişler. Hiç olmazsa, taşlar arasındaki yardım vaziyetinden ders alsınlar!” (İşârâtü’l-İ‘câz, 34-35)