Kur'an-ı Kerim Meali
SÛRELER

84,85. (Allah) buyurdu ki: “İşte hak! (Ben azîmüşşân) hakkı söylerim! Celâlim hakkı için Cehennemi, seninle (cinlerle) ve onlardan (o insanlardan) sana uyanlarla hep birlikte dolduracağım!”

86. (Ey Resûlüm!) De ki: “(Ben) buna (bu tebliğ vazîfeme) karşılık, sizden hiçbir ücret istemiyorum ve ben (size kendiliğimden Kur’ân’ı uydurup) külfet çıkaranlardan değilim.”(1)

87. “Doğrusu o (Kur’ân), ancak âlemler için bir nasîhattir.”(2)

88. “Ve onun haberini bir zaman sonra mutlakā bileceksiniz.”

ZÜMER Sûresi


1. (Bu) Kitâb’ın indirilmesi, Azîz (kudreti dâimâ üstün gelen), Hakîm (her işi hikmetli olan) Allah tarafındandır.

2. Şübhesiz ki biz, sana bu Kitâb’ı hak ile indirdik; öyle ise (sen de) dinde O’na (karşı) ihlâslı (samîmî) bir kimse olarak Allah’a kulluk et!

3. Dikkat edin! Hâlis (gerçek) din, ancak Allah’ındır. Ondan başkasını (kendisine) dostlar edinenler ise: “(Biz) onlara, sâdece bizi Allah’a (daha fazla) yakınlaştırsınlar diye tapıyoruz” (derler). Şübhesiz ki Allah, ihtilâfa düşmekte oldukları şeyler hakkında aralarında hüküm verecektir. Doğrusu Allah, yalancı ve azılı kâfir olan kimseyi hidâyete erdirmez.

4. Eğer Allah bir evlâd edinmek isteseydi, yaratmakta olduklarından dilediğiniseçerdi; O (bundan) pek münezzehtir. O, Vâhid (bir olan), Kahhâr (herşeyden en üstün) olan Allah’dır.

5. Gökleri ve yeri hak ile (yerli yerinde) yaratmıştır. Geceyi gündüzün üzerine sarar; gündüzü de gecenin üzerine sarar; güneşi ve ayı da (emrine) boyun eğdirmiştir. Herbiri belirli bir vakte (kıyâmete) kadar akıp gider. Dikkat edin! O, Azîz (kudreti dâimâ üstün olan)dır, Gaffâr (çok bağışlayan)dır.


1- “Küçük bir adam, küçük bir haysiyetiyle (şerefiyle), küçük bir cemâatte, küçük bir mes’elede, münâzaralı (tartışmalı) bir da‘vâda hicabsız (sıkılmadan), pervâsız (korkusuz); küçük, fakat hacâlet-âver (utandırıcı) bir yalanı, düşmanları yanında hîlesini hissettirmeyecek derecede teessür ve telâş göstermeden söyleyemez.

Şimdi bak bu Zât’a: Pek büyük bir vazîfede, pek büyük bir vazîfedâr (vazîfeli), pek büyük bir haysiyetle, pek büyük emniyete (güvenliğe) muhtaç bir hâlde, pek büyük bir cemâatte, pek büyük husûmet (düşmanlık) karşısında, pek büyük mes’elelerde, pek büyük da‘vâda, pek büyük bir serbestiyetle, bilâ-pervâ (korkusuz), bilâ-tereddüd, bilâ-hicâb, telaşsız, samîmî bir safvetle (sâfîlikle), büyük bir ciddiyetle, hasımlarının (düşmanlarının) damarlarına dokunduracak şedîd (şiddetli), ulvî (yüksek) bir sûrette söylediği sözlerinde hiç hilâf (hakîkatin aksi) bulunabilir mi? Hiç hîle karışması mümkün müdür? Kellâ! (Aslâ!)(Zülfikār, 19. Mektûb, 97)

2- “Kur’ân’ın mâ‘nâları dağ gibi akılları işbâ‘ ettiği (doyurduğu) gibi, sinek gibi küçücük basit akılları dahi aynı sözlerle ta‘lîm eder (öğretir). Tatmîn eder. Zîrâ Kur’ân, bütün ins (insanların) ve cinnin bütün tabakalarını îmâna da‘vet eder. Hem umûmuna (tamâmına)îmânın ulûmunu (îman ilimlerini) ta‘lîm eder. İsbât eder.” (Zülfikār, 25. Söz, 23)