Kur'an-ı Kerim Meali
SÛRELER

75. Melekleri de arşın etrâfını (tavaf eden) kuşatıcılar olarak, Rablerine hamd ile (O’nu) tesbîh ediyorlar görürsün. Artık (mahlûkātın) aralarında hak ile hüküm verilmiş ve: “Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur!” denilmiştir.

MÜ’MİN Sûresi


1. Hâ, Mîm.(1)

2,3. (Bu) Kitâb’ın (Kur’ân’ın) indirilişi, Azîz (kudreti dâimâ üstün gelen), Alîm (hakkıyla bilen), günahı bağışlayan, tevbeyi kabûl eden, azâbı pek şiddetli ve çok lütuf sâhibi olan Allah tarafındandır. O’ndan başka ilâh yoktur. Dönüş ancak O’nadır.

4. İnkâr edenlerden başkası Allah’ın âyetleri hakkında mücâdele etmez; şimdi onların o memleketlerde gezip dolaşmaları, seni aldatmasın! (Muhakkak ki varacakları yer Cehennemdir!)

5. Onlardan önce Nûh kavmi ve onların ardından (Âd ve Semûd gibi çeşitli) topluluklar (da) yalanlamışlardı. Her ümmet kendi peygamberlerine kasdetmişti, tâ onu (öldürmek için) yakalayıversinler; ve bâtıl uğruna mücâdele ettiler, tâ onunla hakkı ortadan kaldırsınlar! Derken onları (o hâlleri üzere azâbımla) yakalayıverdim; artık (bak) azâbım nasıl oldu!

6. Böylece Rabbinin, inkâr edenler üzerine “Şübhesiz onlar, ateş ehlidirler” sözühak oldu.

7. Arşı taşıyan(2) ve onun etrâfında bulunan (melek)ler, Rablerine hamd ile (O’nu) tesbîh ederler(3) ve O’na îmân ederler ve (kendileri gibi) îmân edenler için mağfiret dilerler. (Şöyle derler:) “Rabbimiz! (Sen) herşeyi rahmet ve ilim cihetiyle kuşatmışsındır; artık tevbe edip senin yoluna uyanlara mağfiret eyle ve onları Cehennem azâbından koru!”


1- “Sûrelerin başlarındaki hurûf-ı mukatta‘a (Elif, Lâm, Mîm gibi tek tek yazılan harfler) İlâhî bir şifredir. Hâs abdine (husûsî kulu Hz. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’a) onlarla bazı işâret-i gaybiye (gizli işâretler) veriyor. O şifrenin miftâhı (anahtarı) o abd-i hâs’dadır (ASM). Hem onun veresesindedir (vârisi olan âlimlerdedir). Kur’ân-ı Hakîm, mâdem her zaman ve her tâifeye (topluluğa) hitâb ediyor. Her asrın her tabakasının hissesini câmi‘ (içine alan) çok mütenevvi‘ vücuhları (çeşitli yönleri), ma‘nâları olabilir. Selef-i Sâlihîn (Sahâbe, Tâbiîn ve Tebe‘-i Tâbiîn) ise, en hâlis parça onlarındır ki, beyân etmişler.” (Mektûbât, 29. Mektûb, 241)

الٓمٓ: Üç harfiyle üç hükme işârettir. Şöyle ki: Elif, هٰذَا كلَامُ اللّٰهِ اْلاَزَلِيُّ[Bu, Allah’ın ezelî kelâmıdır] hükmüne ve kazıyesine; Lâm, نَزَلَ بِه۪ جِبْر۪يلُ [Onu Cibrîl indirdi] hükmüne ve kazıyesine; Mîm, عَلٰي مُحَمَّدٍ عَلَيْهِ الصَّلَاةِ وَالسَّلاَمُ [Muhammed (ASM)’a] hükmüne ve kazıyesine remzen ve îmâen (remiz ve îmâ ile) işârettir.” (İşârâtü’l-İ‘câz, 29)

2- “Hamele-i Arş ve Semâvât (arşın ve göklerin taşıyıcıları) denilen melâikenin birinin ismi ‘Nesr’ (kartal) diğerinin ismi ‘Sevr’ (öküz) olarak dört melâikeyi, Cenâb-ı Hakk arş ve semâvâta saltanat-ı rubûbiyetine (saltanatının terbiye ediciliğine) nezâret etmek (bakmak) için ta‘yîn ettiği gibi, semâvâtın bir küçük kardeşi ve seyyârelerin (gezegenlerin) bir arkadaşı olan küre-i arza dahi iki melek, nâzır (bakıcı) ve hamele (taşıyıcı) olarak ta‘yîn etmiştir. O meleklerin birisinin ismi ‘Sevr’ ve birinin ‘Hût’tur (balıktır).” (Lem‘alar, 14. Lem‘a, 93-94)

3- (Allah’ın) kâinâtı had ve hesâba gelmeyen dakîk (ince) san‘atlı tezyînât (süslemeler) ve o ma‘nîdâr mehâsin (güzellikler) ile ve hikmetdar nukūş (hikmetli nakışlar) ile süslendirip tezyîn etmesi; bilbedâhe (açıkça) ona göre mütefekkir (düşünen) ve istihsân edicilerin (beğenecek kimselerin) ve mütehayyir (hayrette kalmış) takdîr edicilerin enzârını (bakışlarını) ister, vücudlarını taleb eder (varlıklarını ister). (...)

Mâdem bu nihâyetsiz tezyînât, nihâyetsiz bir vazîfe-i tefekkür ve ubûdiyet (kulluk) ister. Hâlbuki ins (insan) ve cin, şu nihâyetsiz vazîfeye, şu hikmetli nezârete, şu vüs‘atli (geniş) ubûdiyete karşı, milyondan ancak birisini yapabilir. Demek bu nihâyetsiz ve çok mütenevvi‘ (çeşitli) olan şu vezâif (vazîfeler) ve ibâdete, nihâyetsiz melâike envâ‘ları (nevi‘leri), rûhâniyâtecnasları (ruhânî cinsleri) lâzımdır ki, şu mescid-i kebîr-i âlemi (büyük kâinât mescidini) saflarıyla doldurup şenlendirsin.” (Sözler, 29. Söz, 178-179)