Kur'an-ı Kerim Meali
SÛRELER

KĀRİA Sûresi


1. el-Kāria! (O dehşetiyle çarpıcı felâket! Kıyâmet!)

2. Nedir o çarpıcı felâket!

3. O çarpacak olan felâketin ne olduğunu sana ne bildirdi?

4. O gün insanlar, çırpınıp yayılan kelebekler gibi olacak!

5. Dağlar da atılmış renkli yün gibi olur!

6,7. Artık kimin tartıları (sevabları) ağır gelirse, işte o, hoşnûd (olacağı) bir yaşayış içindedir!

8,9. Fakat kimin de tartıları hafif gelirse,(1) artık onun anası (sığınacağı yer) Hâviye’dir. (Onun kucağına düşecek!)

10. (Ey Resûlüm!) Onun (o Hâviye’nin) ne olduğunu sana ne bildirdi?

11. (O,) pek kızışmış bir ateştir!

TEKÂSÜR Sûresi


1,2. Sizi tekâsür’le (o çoklukla, mal ve evlâd çokluğuyla) övünmek (o kadar) oyaladı ki, nihâyet kabirleri ziyâret ettiniz (ve artık ölmüş olanlarınızı dahi sayarak gururlandınız)!

3. Hayır! İleride bileceksiniz!

4. Sonra (yine) hayır! İleride bileceksiniz!

5. Hayır! Eğer (gerçeği) kat‘î bir ilimle bilseydiniz (böyle yapmazdınız)!

6. And olsun (siz) Cehennemi mutlakā göreceksiniz!

7. Sonra (yine) and olsun, siz onu gözün(üzün) kat‘î bilişiyle göreceksiniz!

8. Sonra o gün, (size dünyada verilmiş olan) ni‘metlerden (teker teker) mutlakā sorulacaksınız!


1- “Evet hiç mümkün müdür ki, insan umum mevcûdât (bütün varlıklar) içinde ehemmiyetli bir vazîfesi, ehemmiyetli bir isti‘dâdı (kābiliyeti) olsun da, insanın Rabbi de insana bu kadar muntazam masnûâtıyla (eserleriyle) kendini tanıttırsa, mukābilinde insan îmân ile O’nu tanımazsa, hem bu kadar rahmetin süslü meyveleriyle kendini sevdirse, mukābilinde insan ibâdetle kendini O’na sevdirmese, hem bu kadar bu türlü ni‘metleriyle muhabbet ve rahmetini ona gösterse, mukābilinde insan şükür ve hamdle O’na hürmet etmese; cezâsız kalsın, başı boş bırakılsın, O izzet, gayret sâhibi Zât-ı zü’l-Celâl bir dâr-ı mücâzât (cezâ yeri) hazırlamasın? Hem hiç mümkün müdür ki: O Rahmân-ı Rahîm’in kendini tanıttırmasına mukābil, îmân ile tanımakla ve sevdirmesine mukābil, ibâdetle sevmek ve sevdirmekle ve rahmetine mukābil, şükür ile hürmet etmekle mukābele eden mü’minlere bir dâr-ı mükâfâtı, bir saâdet-iebediyeyi (Cenneti) vermesin?” (Zülfikār, 10. Söz, 18)